www.daimamutfak.blogspot.com içinde yayınlanan bütün fotoğraflar ve yazılar tamamen,kısmen veya değiştirilerek dahi olsa kaynak gösterilmeden Dijital ve yazılı medyada çoğaltılamaz,dağıtılamaz ve kullanılamaz.
HOŞGELDİNİZ
Perşembe, Ekim 06, 2011
Pazartesi, Temmuz 18, 2011
Perşembe, Mayıs 05, 2011
Perşembe, Nisan 21, 2011
Çarşamba, Ocak 12, 2011
Kırmızı beyaz renkler yılbaşına çok yakışıyor..

Kırmızı dolmalık biberleri hafif haşladım, içlerine hazırladığım peynir dereotu karışımı koydum.Bazılarına ise soğanı kavurdum rende havuç ve yogurtla doldurdum..

Beşamel soslu tavuk..
baget tavuğu haşlayıp borcama dizdim.üzerine beşamel sos döküp rende peyniri üzerine serpip fırınladım.nefis oldu...

Kırmızı dolmalık biberleri hafif haşladım, içlerine hazırladığım peynir dereotu karışımı koydum.Bazılarına ise soğanı kavurdum rende havuç ve yogurtla doldurdum..

Beşamel soslu tavuk..
baget tavuğu haşlayıp borcama dizdim.üzerine beşamel sos döküp rende peyniri üzerine serpip fırınladım.nefis oldu...

Pazartesi, Aralık 06, 2010

Biliyorum çok ara verdim.Çooook...
Yukardaki başlık aslında bir özür.Beni seven, arayan, soran dostlarıma bir özür bu.
Bloguma girmesemde sevgili arkadaşlarım şunu bilin sizleri hep izledim.Mesaj bırakamadım sadece.Hepinizi seviyor ve sevgilerimi gönderiyorum.
Geçenlerde hiç denemediğim bir yemeği sizinle paylaşmak istiyorum.Görselliği yok biliyorum ama yazmadan da yapamayacağım.Hep rejim , diyet deyip duruyoruz. Ben de biraz dikkat ediyorum ve hafif tarifler uyduruyorum nacizane.İşte buda o tariflerden biri, fakat bu iki sebze birbirine öyle yakıştı ki anlatamam. Hafif mi hafif bir rejim yemeği oldu. Sevgili Tijen şu sıralar blogunda da belirtmiş dikkat ediyor yediklerine.Belki Tijenciğim bunu da denersin.Tüm rejim yapan dostlara bu tarifi yolluyorum..
Yemek tamamen istek dışı ortaya çıktı.Buzdolabına baktığımda pırasa ve kabaktan başka bir sebzem yoktu.Bu iki sebze de tek başlarına bir tencere yemeği olamayacak kadar azdı.Birden ikisini beraber pişirmeye karar verdim.Birisi kış sebzesi diğeri yaz sebzesiydi ama manavda yan yana duruyordu.Bizim zamanımızdaydı o.Sebzeler ve meyveler yazlık ve kışlık olarak ayrılırdı.Şimdi hertürlü sebze ve meyve hep yanyana artık.Beraber yaşıyorlar kardeş kardeş.Gerçi ben hala alışamadım. Her türlü meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmeye özen gösteriyorum.Yemeğimin bir ölçüsü ve yapılış tekniği yok. Tencereye yağ ve soğan kondu az kavruldu arkadan pırasa sonra kabak dilimlenmiş olarak kondu.söyle bir çevrilip sıcak suyu karar olarak kondu. İndireceğime yakın bulgur kondu ve tuzu ilave edilip altı kapatıldı.Siz yapılış aşamasında yani yağ ve soğan kavrulurken az miktarda dolabınızda yazdan kalma domates sosunuz varsa koyabilirsiniz çok yakışıyor ama domates koymadan da harika..
Perşembe, Ağustos 19, 2010
Pazartesi, Temmuz 12, 2010
Havuçlu kek...

Her pazar kek..
havuçlu keki lise yıllarında kızkardeşim çok yapardı.Annemin gün arkadaşları bayılırdı bu keke.Ben de bu pazar yapmaya karar verip denedim.Annem çok sevdi.Zaten yumuşacık keklere bayılır.Komşularım bahçeme çaya geldiler onlara da ikram etmiş oldum.lezzetine bayıldılar.
Malzemeler şöyle;
3 yumurta,
1.5 su bardağı şeker.
3 su bardağı rende havuç
1 paket kabartma tozu
1 paket karbonat
1 cay kaşığı tuz.
1 bardak+2 parmak un.
1 su bardağı iri dövülmüş ceviz içi
1 yemek kaşığı tarçın
1 su bardağı sıvı yağ
Önce yumurta ile şekeri çırptım.Sıvı yağı ekledim ayrı bir yerde unlu malzemeleri eledim ve tahta kaşıkla yumurtalı karışıma yedirdim.havuç ve ceviz içini de ekleyerek yuvarlak küçük borcam tepsisine döktüm.Tepsiyi yağlamayı unutmayın.sonrada tepsiyi bir kaç defa yumuşak bir zemine vurunki kekin havası çiksın. 170 derecede 40 dk. pişiriyoruz..rengi tarçın rengi oluyor. kendiside yumuşacık, pamuk gibi. afiyet olsun...sevgiler.

Her pazar kek..
havuçlu keki lise yıllarında kızkardeşim çok yapardı.Annemin gün arkadaşları bayılırdı bu keke.Ben de bu pazar yapmaya karar verip denedim.Annem çok sevdi.Zaten yumuşacık keklere bayılır.Komşularım bahçeme çaya geldiler onlara da ikram etmiş oldum.lezzetine bayıldılar.
Malzemeler şöyle;
3 yumurta,
1.5 su bardağı şeker.
3 su bardağı rende havuç
1 paket kabartma tozu
1 paket karbonat
1 cay kaşığı tuz.
1 bardak+2 parmak un.
1 su bardağı iri dövülmüş ceviz içi
1 yemek kaşığı tarçın
1 su bardağı sıvı yağ
Önce yumurta ile şekeri çırptım.Sıvı yağı ekledim ayrı bir yerde unlu malzemeleri eledim ve tahta kaşıkla yumurtalı karışıma yedirdim.havuç ve ceviz içini de ekleyerek yuvarlak küçük borcam tepsisine döktüm.Tepsiyi yağlamayı unutmayın.sonrada tepsiyi bir kaç defa yumuşak bir zemine vurunki kekin havası çiksın. 170 derecede 40 dk. pişiriyoruz..rengi tarçın rengi oluyor. kendiside yumuşacık, pamuk gibi. afiyet olsun...sevgiler.
Salı, Temmuz 06, 2010

Ağlayan kek.ama benim için ıslak kek..
Keki deneyip denememek konusunda tereddütüm vardı ama iyikide yapmışım çok sevildi.
tarifini vermek isterim deneyecekler için.
4 yumurta.
3 fincan un (kahve fincanı kullanıyoruz)
3 fincan şeker
1 paket kabartma tozu
1 fincan kakao
1,5 fincan sıvı yağ
2 yemek kaşığı ılık süt
piştikten sonra üzerine 1,5 bardak süt.
önca yumurta ve şekeri iyice çırpıyoruz. sonra içine sıra ile un, kakao,kabartma tozunu eleyerek koıyuyoruz ve tahta kaşıkla karıştırıyoruz.hiç pürüz kalmıyor.
fırını ılık yapıp kek için küçük yuvarlak borcam tepsisini teremyag ile yağlıyoruz. kek hamurunu tepsiye boşaltıyoruz ve tepsiyi havası çıkması için bir kaç defa yere vuruyoruz ve kekin havasını çıkartıyoruz.tepsiyi fırına verip ısıyı 170 derece yapıp 30 dakikaya ayarlıyoruz.bıçakla kontrol ediyoruz pişip pişmediğini.
Keki fırından çıkartınca 3-4 dakika bekletiyoruz ve üzerini birkaç yerinden deliyoruz.1,5 su bardağı sütü kekin üzerine kaşık kaşık dökerek yediriyoruz.soğutup üzerini folyo ile kapatıp buzdolabına kaldırıyorum. ertesi gün içini çekmiş olarak daha da lezzetleniyor.Gerçekten nefis yumuşacık bir kek oluyor.Yanlız kakao çok önemli dr.oetker'in dark kakaosunu kullanırsanız dahada lezzetli oluyor.Benden söylemesi.Üzerine kram şantisini yapıp sürerseniz ve ayrıca da çikolatalı sos yapıp(muhallebi)şantinin üzerine dökerseniz ağlayan keki tam anlamıyla yapmış olursunuz.Ben se kalorisinden korktuğum için kekimin üst malzemesini yapmadım.bu şekilde de nefis bir kek.denemenizi tavsiye ederim.Islak kekin üzerine dökülen malzemesinde yumurta var.(normal kakaolu kekin malzemelerini hazırlayıp çırpıp 1 su bardağı kek hamurundan ayırıp pişen kekin üzerine sonradan dunu döküyoruz. hatırlayacağınız üzere)Ben o yüzden sevmiyorum o tarifi. Ama bu harika bir yöntem.İçim rahat.Islak kek yapmak isteyenlere bu yöntemi kullanmalarını tavsiye ederim.
sevgiler...
Pazartesi, Temmuz 05, 2010
Mis gibi kokar.

Ihlamur ağaçları arasında yürüdünüzmü hiç? Geçenlerde ıhlamur ormanına denk düştüm.Ne keyif yarabbim anlatamam.Başımı kaldırıyorum arılar vızır vızır, ihlamurun çiçeklerinden faydalanıyorlar.Bende uzandım dallara bir , iki, üç derken kıyamadım.Kopardığım kadarıyla yetindim, ellerim fazlaca uzanamadı bu güzelliğe kıyamadım.Şimdi tekrar gidip o güzelliği yaşamak istiyorum.

Ihlamur ağaçları arasında yürüdünüzmü hiç? Geçenlerde ıhlamur ormanına denk düştüm.Ne keyif yarabbim anlatamam.Başımı kaldırıyorum arılar vızır vızır, ihlamurun çiçeklerinden faydalanıyorlar.Bende uzandım dallara bir , iki, üç derken kıyamadım.Kopardığım kadarıyla yetindim, ellerim fazlaca uzanamadı bu güzelliğe kıyamadım.Şimdi tekrar gidip o güzelliği yaşamak istiyorum.
Çarşamba, Haziran 30, 2010

Yaz günlerinin ,kış günlerinin yani benim için her mevsimin vazgeçilmezi. Nedir bu? dediğinizde kısır diyeceğim.yapılışı kolaymı kolay, yemesi bir o kadar lezzetli, çerez gibi anında yutulan, yedikçe yenesi bir alışkanlık.Çay denince simit - peynir gibi akla gelen bir yiyecek.Çaylı toplantılarda aklımıza ilk kısır gelir nedeni benim için bilinmez ama galiba buğday ülkesi olmamız, bulguru çok kullanmamız, bize kısırı sevdirdi diye de düşündürür bana.Bu yazıyı yazmamı sağlayan da iş yerindeki arkadaşımın sabah sabah mercimekli köfte getirmesi.İnanın sabah falan demedik çayın yanında bir güzel yedik silip süpürdük.Yemek için öğleden sonrayı falan beklemedik.Bense geçenlerde fotoğrafını çektiğim kısırımı yayınlayamamış olmanın sıkıntısıyla olsa gerek hemen bilgisayarımın başına oturup size yazmayı düşündüğüm bu satırları yazma fırsatını yakaladım.Yediğim mercimekli köftenin lezzetiyle olsa gerek uzunca olan bu yazımıda yazdım.Evimi temizlemeye gelen hanım, kasede duran bulguru görünce-Abla sana saat 5 teki çayın yanında kısır yapayımmı? çok kolay bir tarifim var.bak bunu sen bilmezsin dedi.O zaman merak ettim ve tamam dedim.
Gerçekten yapılışı çok basit.Ocağın altını yakıp tencereyi oturttu.İçine göz kararı sıvı yağ koyup kızdırdı.salçayı ekledi.Yine göz kararı ince bulguru koydu ve kavurdu sıcak su döküp ocağın altını kapattı. Karıştırıp biraz bekletti.Bulgur beklerken tüm yeşillikleri ince ince doğradı(Yeşil soğan, maydanoz,)tuzunu kattı biraz baharatını koydu.Yeşillikleride ekledi.Limon sıktı ve sıcak sıcak çayın yanında afiyetle yendi.Gerçekten nefis olmuştu. Tüm günün yorgunluğunu unutarak nefis bir çay eşliğinde yedik. O benim çayımı çok beğendi,ben de onun kısırını..
Pazartesi, Haziran 14, 2010
doğum günüm....
Kutlu doğum haftası gibi oldu..
Aynı gün çalıştığım mesai arkadaşlarım sağolsunlar sürpriz yapıp beni sevindirdiler.
Ertesi gün çok sevdiğim arkadaşım yemege götürdü.Arkasından pastasız olmaz dedi ve yukarıda gördüğünüz pastamızı ısmarladı.Çok güzel bir gündü. En önemlisi ise arkadaşımla geçirdiğim o güzel saatlerdi.Akşama eşim yemege götürecektiki bana balık yaparak sürpriz yaptı başbaşa bir akşam yemeği yedik.Çok becerikliydi doğrusu herşeyi kendisi yapmıştı.Pazar günü ise ablam yemeğe çağırdı pastanı al ve gel dedi.Akşama kadar ablalarımla beraber olmak bana çok iyi geldi.Bundan sonra doğumgünlerimi bir hafta boyunca kutlamaya karar verdim.))
sayfamı ziyaret eden dostlarıma sevgiler gönderiyorum..

Aynı gün çalıştığım mesai arkadaşlarım sağolsunlar sürpriz yapıp beni sevindirdiler.
Ertesi gün çok sevdiğim arkadaşım yemege götürdü.Arkasından pastasız olmaz dedi ve yukarıda gördüğünüz pastamızı ısmarladı.Çok güzel bir gündü. En önemlisi ise arkadaşımla geçirdiğim o güzel saatlerdi.Akşama eşim yemege götürecektiki bana balık yaparak sürpriz yaptı başbaşa bir akşam yemeği yedik.Çok becerikliydi doğrusu herşeyi kendisi yapmıştı.Pazar günü ise ablam yemeğe çağırdı pastanı al ve gel dedi.Akşama kadar ablalarımla beraber olmak bana çok iyi geldi.Bundan sonra doğumgünlerimi bir hafta boyunca kutlamaya karar verdim.))
sayfamı ziyaret eden dostlarıma sevgiler gönderiyorum..
Perşembe, Mayıs 27, 2010
Perşembe, Mayıs 20, 2010
Oğlumun balkonu...



Oğlumun balkonu şu an çok güzel.Balkona çıkıp bir bardak çay içmenin keyfi bambaşka.
Doğaya saygılı, onu seven bir evlat yetiştirdiğim içinde mutluyum.Balkonu harika mevsim çiçekleriyle dolu. Hepsini kendi ekti.Bende sarımsakları ektim.Şimdi toplayıp salataya bile koyabiliyoruz.Nefis bir aroması var.Organik olanın tadı inanın bir başka.Saksıda bile yetişmiş olsa yine de çok lezzetli.Her şeyden öte oğlumun bunları sulaması, ilgilenmesi bana mutluluk veriyor.Tabiata gösterdiği ihtimam ve dikkat bana sonsuz kıvanç veriyor..Doğaya saygılı gençler yetiştirmek, ülkemizi seven evlatlar yetiştirmek dileklerimle..



Oğlumun balkonu şu an çok güzel.Balkona çıkıp bir bardak çay içmenin keyfi bambaşka.
Doğaya saygılı, onu seven bir evlat yetiştirdiğim içinde mutluyum.Balkonu harika mevsim çiçekleriyle dolu. Hepsini kendi ekti.Bende sarımsakları ektim.Şimdi toplayıp salataya bile koyabiliyoruz.Nefis bir aroması var.Organik olanın tadı inanın bir başka.Saksıda bile yetişmiş olsa yine de çok lezzetli.Her şeyden öte oğlumun bunları sulaması, ilgilenmesi bana mutluluk veriyor.Tabiata gösterdiği ihtimam ve dikkat bana sonsuz kıvanç veriyor..Doğaya saygılı gençler yetiştirmek, ülkemizi seven evlatlar yetiştirmek dileklerimle..
Perşembe, Nisan 15, 2010
Elmalı kurabiye..
Ağızda dağılan nefis tereyağlı bir lezzet.

Aytaç ablamın elmalı kurabiyesi..
Elmalı kurabiyeyi herkes yapar ama bu kurabiye gerçekten nefis..
malzemelere gelince;
150 gr(yumuşak tereyeğ ve sana karışımı)
1 çay bardağı sıvı yağ( ayçiçek)
1 yumurta oda sıcaklığında.
1 paket kabartma tozu
1 çorba kaşığı sirke
Bir tutam tuz.
1 çay bardağı toz şeker.
yoğurt( 1 çay bardağından bir parmak eksik)Fazla konursa kurabiye yumuşak olur.
alabildiği kadar un.
yapılışı:
yağ ile un ,y,ce elle yedirilir.bu kısım püs noktası.
şeker yağı iyice yiyor.sıvı yağ diger malzemelerle konuyor.Tüm malzemeleri ilave ediyoruz unu azar azar katıyoruz.Ele yapışmayan bir hamur elde ediyoruz. un az konuyor.Hamuru 3'e ayıralım. unlayarak bir pazıyı alıp oklava ile açalım.2 mm kalınlığında açalım.ve 12 parçaya bölelim.(sigara böreği formatında kesiyoruz)
3 pazıdan 36 adet elmalı kurabiye çıkıyor.Yani çok bereketli.
Ayrı bir yerde 3 elmayı soyup rendeliyoruz. 2-3 kaşık su ilave edip pişiriyoruz suyunu çekiyor. içine az şeker ilave ediyoruz. şeker kısmı biraz size kalmış.Damak zevkinize göre koyun miktarını.Elma püresi soğuyunca içine az tarçın koyup ceviz içi ilave ediyoruz.
12 parçaya böldügümüz hamurun her bir parçasına (sigara böregini sarar gibi)elmalı püreden koyup rulo şekli veriyoruz.Fırını yakıp ısıtıyoruz.175 derecede pişmesi gerekiyor.Ben mini fırında pişiriyorum .Oldukça başarılı oluyor.Ruloları çok aralık olmadan tepsiye dizip fırınlıyorum.Pembeleşince fırından çıkarıyoruz.Ilınınca üzerine pudra şekeri serpebilirsiniz.Bu isteğe bağlı.Pudra şekeri serpmedende nefis oluyor.Böyle olunca yemesi daha kolay.Çünki pudra şekeri biliyorsunuz yerken dökülüyor.Harika bir kurabiye tavsiye ederim.Siz bakmayın uzun uzun anlattığıma. Aslında yapımı çok basit ve kolay.Başarı %100...
Aytaç abla'cığım kulakların çınlasın...
Ağızda dağılan nefis tereyağlı bir lezzet.

Aytaç ablamın elmalı kurabiyesi..
Elmalı kurabiyeyi herkes yapar ama bu kurabiye gerçekten nefis..
malzemelere gelince;
150 gr(yumuşak tereyeğ ve sana karışımı)
1 çay bardağı sıvı yağ( ayçiçek)
1 yumurta oda sıcaklığında.
1 paket kabartma tozu
1 çorba kaşığı sirke
Bir tutam tuz.
1 çay bardağı toz şeker.
yoğurt( 1 çay bardağından bir parmak eksik)Fazla konursa kurabiye yumuşak olur.
alabildiği kadar un.
yapılışı:
yağ ile un ,y,ce elle yedirilir.bu kısım püs noktası.
şeker yağı iyice yiyor.sıvı yağ diger malzemelerle konuyor.Tüm malzemeleri ilave ediyoruz unu azar azar katıyoruz.Ele yapışmayan bir hamur elde ediyoruz. un az konuyor.Hamuru 3'e ayıralım. unlayarak bir pazıyı alıp oklava ile açalım.2 mm kalınlığında açalım.ve 12 parçaya bölelim.(sigara böreği formatında kesiyoruz)
3 pazıdan 36 adet elmalı kurabiye çıkıyor.Yani çok bereketli.
Ayrı bir yerde 3 elmayı soyup rendeliyoruz. 2-3 kaşık su ilave edip pişiriyoruz suyunu çekiyor. içine az şeker ilave ediyoruz. şeker kısmı biraz size kalmış.Damak zevkinize göre koyun miktarını.Elma püresi soğuyunca içine az tarçın koyup ceviz içi ilave ediyoruz.
12 parçaya böldügümüz hamurun her bir parçasına (sigara böregini sarar gibi)elmalı püreden koyup rulo şekli veriyoruz.Fırını yakıp ısıtıyoruz.175 derecede pişmesi gerekiyor.Ben mini fırında pişiriyorum .Oldukça başarılı oluyor.Ruloları çok aralık olmadan tepsiye dizip fırınlıyorum.Pembeleşince fırından çıkarıyoruz.Ilınınca üzerine pudra şekeri serpebilirsiniz.Bu isteğe bağlı.Pudra şekeri serpmedende nefis oluyor.Böyle olunca yemesi daha kolay.Çünki pudra şekeri biliyorsunuz yerken dökülüyor.Harika bir kurabiye tavsiye ederim.Siz bakmayın uzun uzun anlattığıma. Aslında yapımı çok basit ve kolay.Başarı %100...
Aytaç abla'cığım kulakların çınlasın...
Pazartesi, Nisan 05, 2010

Çok sevdiğim ve sıkça yaptığım bir börek.
İçini önceden hazırlıyorum. Tavuk gögsü veya budu (isteğinize kalmış)'nu 1 kaşık sıvı yağda soğan ile sote ediyorum.içine haşlanmış bezelye koyup biraz da krema takviyesi yapıyorum.
2 yufkayı üst üste koyuyorum.Arasını su, sıvı yağ ve sirke ile ıslatıyorum. siğara böreği gibi yufkaları kesiyorum.8 parça ya bölüyorum.Malzemeyi yufkanı kenar kısmına koyup biraz enlice sarıyorum.Önce yumurtaya buluyorum sonra da galeta ununa ve fırın tepsisine aralıklı diziyorum.Pişince sıcak sıcak çayın yanında servis ediyorum.
Beğeneceğinizi umarım..İyi haftalar.
Salı, Mart 09, 2010
Isparta'dan cevizli erişte...

Ortanca ablam çok yapar. Zevkle yeriz.Dün akşam evde yanlızım,yemeğim yok ama eriştem var))Aklıma ablamın bu çok lezzetli makarnası geldi.
Ev eriştesini haşlıyorum ama süzmüyorum.Suyunu pilav gibi koyarım o zaman erişte daha lezzetli oluyor fakat biraz yapışkan oluyor.Erişte pişince üzerine yağda eritilmiğ tereyag gezdiririm.Evde bulunan beyaz peynire dövülmüş bol miktardaki cevizi ekleyip eriştenin üzerine döküp karıştırıyorum.

Ortanca ablam çok yapar. Zevkle yeriz.Dün akşam evde yanlızım,yemeğim yok ama eriştem var))Aklıma ablamın bu çok lezzetli makarnası geldi.
Ev eriştesini haşlıyorum ama süzmüyorum.Suyunu pilav gibi koyarım o zaman erişte daha lezzetli oluyor fakat biraz yapışkan oluyor.Erişte pişince üzerine yağda eritilmiğ tereyag gezdiririm.Evde bulunan beyaz peynire dövülmüş bol miktardaki cevizi ekleyip eriştenin üzerine döküp karıştırıyorum.
Pazartesi, Mart 08, 2010
Ekşili...

Çok güzel bir çorba.Elazığlı bir arkadaşımdan öğrendim.Sık sık yapar oldum.Özellikle oğlum çok sever oldu.
Kıymanın içine soğan çintiyorum,karabiber ve tuz koyuyorum isterseniz maydanozda doğranabilir.yogurup ufak ufak top köfteler yapıp tefalde kızartıyorum.
Ayrı bir tencerede çintilmiş soğanı ve 3 kaşık un ile yağda kavuruyorum.İçine bol nane koyuyorum.Ayrıca salça ekliyorum,Sonra suyunu ekliyorum çorba kaynamaya başlıyor köfteyi ekliyorum.Ayrı bir kapta 2 su bardağı yoğurdu sulandiriyorum ve çorbaya katıyorum. Sürekli karıştırıyorum .Çorbayı 5 dakika sonra ateşten alıyorum..

Çok güzel bir çorba.Elazığlı bir arkadaşımdan öğrendim.Sık sık yapar oldum.Özellikle oğlum çok sever oldu.
Kıymanın içine soğan çintiyorum,karabiber ve tuz koyuyorum isterseniz maydanozda doğranabilir.yogurup ufak ufak top köfteler yapıp tefalde kızartıyorum.
Ayrı bir tencerede çintilmiş soğanı ve 3 kaşık un ile yağda kavuruyorum.İçine bol nane koyuyorum.Ayrıca salça ekliyorum,Sonra suyunu ekliyorum çorba kaynamaya başlıyor köfteyi ekliyorum.Ayrı bir kapta 2 su bardağı yoğurdu sulandiriyorum ve çorbaya katıyorum. Sürekli karıştırıyorum .Çorbayı 5 dakika sonra ateşten alıyorum..
Perşembe, Şubat 18, 2010
Kar güzeli..


Ankara kalesinde mart ayı başına kadar devam edecek olan yedi adet resim sergisi var.Bu organizasyonu çok sevdiğim aile dostum Galeri Z'nin sahipleri tertipledi.Onların emeği çok ama çok büyük.Yıllardır Ankara Kalesinin ve çevresinin kalkınma ve gelişmesinde katkıları olan bu dostlarımızı hemen hemen her hafta sonu ziyaret ederiz.Galeri Z' de bulunmak çok keyifli. Burada eski dostları her zaman bulmak mümkün. Bizler için bir buluşma ve terapi yeri oluyor adeta.Yeni dostluklara da zemin oluşturması bakımından benim için önemli bir sanat evi.Bir dostumuzun bahçesinden bizler için getirdiği kardelen çiçeği hepimiz için ilgi odağı oldu.İlk defa gördüm bu çiçeği ve hayran kaldım.Bahçelerinde itina ve özenle yetiştirip üretiyorlar. Nesli tükenen çiçeklerden kardelen. Bursada dağlarda hala mevcutmuş.Dostlar bulgaristanda deliorman bölgesinden soğanını getirmişler ve bahçelerine ekmişler.Bize de seyretmek düştü.Buyurun sizde seyredin...
Pazartesi, Şubat 15, 2010
Cuma, Şubat 05, 2010
Sevgili Dostlarım ve Arkadaşlarım epeydir aranızda yoktum. Sebebi ise sağlık sorunumun olmasıydı, Çok şükür şu an iyiyim. Kısacası taşlarımdan kurtuldum))) yanınızdayım..
hepinize sevgiler yolluyorum..Sizleri ve blogumu çokkkkkkkkk özlemişim..

hepinize sevgiler yolluyorum..Sizleri ve blogumu çokkkkkkkkk özlemişim..

Salata yemek yanında olabileceği gibi, başlıbaşına bir öğün de olabilir.
şimdilerde salataların içinde yok yok.
Her istediğinizi ve yakıştırdığınızı salatanıza ilave edebilirsiniz.
Benim salatam işte böyle bir şey.
Göbek marul, nane ,havuç rende,maydanos,biraz kuruüzüm, biraz dövülmüş iri ceviz, zeytinyağ, limon...
Burada önemli olan sunum şekli.
Bir yufkayı masaya seriyoruz ve yuvarlak kaseyi kalıp olarak kullanıyoruz.kasenin çevresinden kesiyoruz yufkayı.Evdeki ateşe dayanıklı büyücek kaseler işe çok yarar. kaselerin kenar kısmını yağlayıp içine yufkayı koyup , kasenin kenarlarından sarkmasını sağlıyoruz. Kasenin orkasına kuru bakliyat koyup kaseleri 10 dk.fırınlıyoruz. Kalıptan yufkayı dikkatlice çıkartıp, salata malzemelerini içine koyarak servis yapıyoruz..Görüntü nefis...
Salı, Aralık 08, 2009
Salı, Kasım 24, 2009

Zeytinyağlı ve limonlu bu kek çok severek yendi.Ayrıca içinde zencefil de mevcut.
3 yumurta , 1 bardak süt, 1 paket kabartma tozu 1 bardak toz şeker 2 bardak un,Biraz zencefil tozu ve 1 çay kaşığı tarçın 1 bardaktan 2 parmak eksik zeytinyag veya tereyağ (eritilmiş).1 limonun suyu ve kabugunun rendesi.
Tüm kekler gibi yumurta ve şeker kar haline getirilip diğer malzemeler sırayla ekleniyor en son un ve kabartan malzemeler ve limon suyu ile kabuğunun rendesini ilave ediliyor. Hafif ve çok güzel bir kek oluyor. Mis gibi zencefil ve limon kokuyor.
Perşembe, Ağustos 06, 2009

Mücveri kim sevmezki..
Erik kompostosu ile nefis olur.yaz mevsiminde en sevdiğim kızartmadır.Eşim bayılır.tarifini bilirsiniz mutlak ama kısaca bahsedeyim;
Kabakların dışı soyulur veya iyice yıkanıp soyulmadan rendelenir.Suyu elde sıkılır, içine biraz un tuz karabiber taze soğan ve ya kuru soğan rendelenir, Bir demet maydanoz ve bir demet halinde dere otu doğranır.Bir yumurta kırılır.Bir paket kabronat konup yoğrulur kaşıkla kızgın yagda alt üst edilerek kızartılır.
Pazartesi, Haziran 22, 2009
Cuma, Haziran 19, 2009
Pazartesi, Mayıs 25, 2009

Tatil keyfi yaşatan ızgara...
Geçen haftaydı,blogları biraz dolaştım.
Özlemişim hepsini.Giremeyip ziyaret edemediğim çok dostum var.
Izgara keyfinden bahsedildi.
Geçen yaz yazlığımda migrosta çocukluğumda kullandığımız ızgaradan gördüm.
Maalesef alamadım.Sebebi ise teşhir malı olmasıydı.Kalmamış.Bitmiş.
Bizde oğlumla kapaksız olanından aldık.
Bol bol sucuk partisi verdik.))
Benimde işime geldi.Biraz rahat takılmak istedim.
Herzaman yemekte tereddüt ettiğim bu zevki oğlumla yaşamak istedim.Çokta iyi ettim.Gençlerle onlara uyum sağlayınca tatil güzel ve eğlenceli geçiyor.
Buradaki eve de ızgara alma fikrinin oluşmasına sebeb:Blok ziyaretlerim.
Aklıma koydum illa alacağım.Aldımda. Cumartesi ve pazar iki gün boyunca tatil yaşattı bu ızgara bize.Tavuk yaptım.Sucuk yaptım.Ev yapımı köfte (mangal köfte ,bol baharatlı) yaptım.
Değmeyin evdekilerin keyfine.İyikide almışom .Hiçbir taraf batmadan, yağ olmadan pişti etler.
Çokta güzel oldu.Benimki resimde görünen .Tabi birkaç marka var.Tercih size kalmış.Hepsinin işlevi aynı.
Cuma, Mayıs 22, 2009
Pazartesi, Mayıs 11, 2009
Perşembe, Nisan 09, 2009

Malzemesi..
3 yumurta,
alabildiği kadar un.
1 bardak süt.
1.5 bardak şeker.
kabartma tozu.
1 limon.
yağlı kağıt.
1 bardak (Su bardağı ölçü) sıvı yağ
veya 1 paket erimiş marğarin.Marğarin konduğu vakit daha lezzetli oluyor.
üzerine ve arasına koymak için çilek ve kivi dilimleri.
Yapılışı:
Şeker ile yumurta krema halini alıncaya kadar mikser yardımı ile 5 dk.çırpılır.Arkasından sıvı malzemeler konarak çırpmaya devam edilir.Un ilave edilir üzerine kabartma tozu konur ve limon rendelenip suyu sıkılır..tahta kaşıkla karıştırılıp yağlı kağıt konan fırın tepsisine dökülür . Önceden ısıtılan sıcak fırında pişirilir.Soğuyan kek ortadan ikiye ayrılır.1 su bardağı ılık süte biraz şeker koyup eritin kekin her iki yüzünü bununla ıslatın.
Arasına pudinğ yapılıp sürülür ve istege bağlı olarak arasına meyve dilimleri dizilir ,diğer parça üzerine konur.Kalan pudinğ üzerine yayılır.
İstenen meyveler dilimlenip üzerine dizilir.Hazır jöle tarife göre yapılıp üzerine hafifçe fırça ile sürülür.Pastamız daha parlak olsun diye.Dolapta 3 saat bekletilir .Dahada lezzetlenir..
Afiyet olsun..
Pastanın arasına muhallebi tarifi vermek istiyorum.
Pudinğ yerine bu muhallebiyi kullanabilirsiniz.Harika bir muhallebidir.İsterseniz bu tarifi hazırlayıp sade olarakta tüketebilirsiniz.
malzeme:
1 su bardağı un
1 su bardağı şeker
5 su bardağı süt
İsteğe bağlı 3 adet damla sakızı, 1 paket vanilya ile karıştır.
150 gr.marğarin.
Bunları kariştırıp hazırlayın ve kısık ateşte kariştırarak pişirin.Nefis bir muhallebi oluyor.
Perşembe, Mart 12, 2009

TOHUM EKELİM...Bahçemizide Unutmayalımm..
Sevgili Dostlar; Geçenlerde gelen bir maili sizlerle paylaşmak istiyorum.Ne kadar çok kişi okursa okadar faydası olur diye düşünüyorum..
Tohum ekmenin tam zamanı. diyordu mail.
Bu uygulama ne kadar faydalı olur bilemiyorum ama daha sonra kaybedeceklerimizi düşündüğümüzde denemekte fayda olduğunu düşünüyorum..Evde yediğimiz meyve çekirdeklerini kiraz, kaysı, erik, karpuz, kavun vb...sonbahar aylarında (çimlenmesi için yağmurların başlayacağı mevsimlerde) pikniğe,dağa, gezmeye gittiğimiz arazilere toprağa gömüp üzerine de bir miktar su dökersek bunların bir kısmı tutacak ve doğanın dengesinin korunmasında yarar sağlayacaktır. Sebzelerde olduğu gibi, yakında meyvelerde de hibrit tohumlar yaygınlaşınca,çekirdekten ağaç yetişme imkânı ortadan kalkacak. Bu nedenle elimizi çabuk tutup ülke sathına ne kadar ekebilirsek o kadar yararlı oluruz. Meyve çekirdeklerini asla çöpe atmam.Ankara' da yürüyüş yaptığım parklara savurduğum çekirdek epeycedir.. Parklardan topladığım at kestanelerini bile yolda gördüğüm büyük bahçelere atarım.. 20 gün kadar önce evde çimlenmeye başlayan patateslerden yemek yaparken, kabuklarını biraz kalınca soyarak bahçede toprağa gömdüm.. Şimdi onlarca patates bitkim var.Yerli tohumumuzu korumamız son derece önemli.Diyor sevgili dost.
Bunları sizinle paylaşırken benimde şu an aklıma gelen bir yazıyı aktarmak isterim:
Epey zaman önce istanbuldaki erguvan ağaçlarının bu kadar çogalmasına sebeb olan mimar bir hanımın söyleşisini gazeteden okumuştum. Bu karı-koca çift istanbulu gezerken uygun gördükleri yerlere erguvan tohumlarını ekmişler..Yıllar sonra zevkle seyrettiğimiz bu ağaçlar onların eseri.Ne kadar kendileriyle gurur duysalar az diye düşünüyorum.Ne güzel bir iş başarmışlar.Buradan kendilerine sevgilerimi gönderiyorum.
Blog arkadaşım çok sevdiğim dost hatırlattı.. Hemen yazıma eklemek istiyorum.Marul, Maydanos, dereotu, soğan, nane de eksek dedi.Tamam tijen'ciğim.Çok haklısın evet bunları da ekmeye başlayalım. Ben ektim. Sıra sizde..Afiyet olsun.
Sevgilerle..
..….
Perşembe, Şubat 19, 2009
Kriz...ve fırsat...

Öyle bakma bebeğim..))
2005'ten bu yana ABD ve Avrupa'da hızla yayılan özel plajlar için en ideal ortamlara sahip. Belediyelerle arası iyi olan girişimciler ve sahildeki büyük arsasına imar izni alamayan arsa sahipleri bu işte daha şanslı...TÜRKİYE bir yarımada; sınırlarının büyük bir kısmı denizle çevrili. Başta İstanbul olmak üzere, sahil şehirlerimizin binlerce yıllık güzelliği dillere destan. Ne çare, 80'lerden sonra göç baskısı ve imar yağmasına yenik düştüler. Yeşilin yerini beton aldı, sahiller asfalt oldu. İstanbul'da yıllar boyu yasaklandıktan sonra Bostancı'da, Yeşilköy'de plajlar daha yeni halka açıldı. Bu sefer de donla girenler tartışılıyor. İstanbullular yüzmeye hala Kilyos, Riva, Şile, Kumburgaz gibi kilometrelerce uzaktaki yerlere gidiyorlar. Beach club denilen, tam hizmet sunan ama pahalı yerlere ise ancak küçük bir kesim gidebiliyor. İzmir de farklı değil; yüzmek için 1520 km şehir dışına çıkmak gerekiyor. Birçok sahil şehrinde durum aynı. Resmen deniz bitti. ÜÇÜ BİR ARAYA GELMİYOR Biz "denizkumgüneş" elimizin altındayken kaçırmışız. Avrupa şehirlerinde her türlü eğlence var ama bu üçü bir araya neredeyse hiç gelmemiş. Kiminde güneş var deniz yok, kiminde deniz var güneş yok. Kumu denizi olanın da havası soğuk. Hepsini birden isteyen, tatili beklemek, seyahate çıkmak, şehirden uzaklaşmak zorunda. Miami, Rio, Sydney gibi deniz kenarına kurulan şehirlerse yapılaşmasını bu güzelliği koruyacak ve kullanacak şekilde planlamışlar. Bizim gibi elindekini harcayan yok. BEACH BAR Avrupalılar denizkumgüneş tatilini çok severdi. Şimdi yeni bir konseptle şehirde de aynı tadı almanın bir çaresini bulmuşlar. Şehir içinde yazları çalışan beachbarlar açıyorlar. Boş bir alan buluyor, yere kum döküyor, plaj yapıyorlar. Yerin özelliklerine göre havuz da konabiliyor, tiyatro konser gibi etkinliklere sahne de olabiliyor. Şezlonglar, şemsiyeler, palmiyeler, havlularla plaj atmosferi tamamlanıyor. Yer genişse plaj voleybolu bile oynanıyor. Plajın kenarına da tabii bar kuruluyor, alkollüalkolsüz içecekler satılıyor.Bu işi 2002 yılında başlatan, Berlin'deki Strandbar Mitte olmuş. Christian Schulz, tiyatrosunun önündeki boş alana 250 ton incecik kumu serince plaj olmuş. Üstüne şezlongları, palmiyeleri koyup bir de kenarına bar kurunca şehirde yeni bir moda doğmuş. Şehrin yorgunları, streslerini tatil atmosferinde şezlonga uzanıp güneşlenerek, biralarını yudumlayarak atmışlar. DJ'lerden yavaş tempolu house ve caz müziği atmosferi tamamlamış. Ancak beach club diyerek fiyatları abartmamışlar. Giriş bedeli yok. Kahve 2, bira 2.50, şarap 3 euro. Müşterileri de gençler ve tiyatro izleyicileri. Her gün saat onda açılıyor, gece de çalışıyor...Ardından Berlin'de benzeri 1520 tane yer daha açılmış. Bir kısmı bar, bir kısmı plaj gibi çalışıyor. Örneğin Oststrand, bin ton kumla yapılmış. Berlin Beach Club, her gün öğlende açıyor, akşam onda kapatıyor. Müşteriler daha çok güneşlenmeye geliyor olmalı ki, akşam altıdan sonra happy hour başlıyor. Tatil seven Almanlar bu modayı çok tutmuş ve diğer büyük şehirlere de yayılmış. Özünde bu bir açık hava barı. İnsanların tatil hayallerini süsleyen denizkumgüneş üçlüsünün son ikisini sunup para kazandırıyor.
Havuz keyfini Berlin'de nehirde demirli bir gemide yaşatan Spree de ilginç bir işletme. Suzanne Lorentz tasarımı estetik yapısı, şeffaf duvarları, manzaralı havuzuyla şehirde kış günü yazı yaşatıyor. ŞEHİR PLAJI Paris'te Seine nehri kıyısında Plage'da (plaj okunuyor) bin 500 ton kumla yapılan 3.5 km uzunluğunda bir plaj ve büyük bir havuz var. Palmiyeler, çocuk oyun alanları, voleybol sahası, tırmanma duvarı, çim petanque sahası... Bütün bunlar insanlara tatil keyfini yaşatıyor. Sabahtan akşama kadar giriş serbest. Yazın yüzde 60 Parisli, yüzde 15 diğer şehirlerden, yüzde 25 diğer ülkelerden olmak üzere 3.9 milyon kişi ziyaret etmiş. Temmuzağustos aylarında bu sayı günlük 130 bin kişiyi bulmuş. Turistler, artistler, animatörler, sporcular, güneşlenenler, dinlenenler, göz alabildiğine uzanan bir insan kalabalığı tatil hevesini kendi şehrinde gideriyor.Londra da İstanbul gibi; 1930'larda plaj açmış, 70'lerin başında kapatmış. Şimdi Kraliyet festival salonunun önünde bir plaj kurulmuş, insanlar şezlonglarını, şemsiyelerini, havlularını getiriyor, hatta kumdan kale bile yapıyorlar. Truman Brewery'de bir açık otopark City Beach Club adıyla faaliyete geçmiş. Kumu Jamaica'dan getirilen plajda bar ve unplugged müzik var. Aynen plaj akşamlarında olduğu gibi. Voleybol, açık hava sineması gibi etkinlikler de cabası. Küçücük yerde kendini plajda hissetmek kolay olmasa gerek. Ama olmayınca ne yapacaksınız. Müşterisi çokmuş.New York'un doğu yakasında Water Taxi durağının arkasında açılan beach barlar da bu modaya uymuş. Yıkık fabrikaların, eski depoların arasında şezlonglar, şemsiyeler, bikinili, şortlu, tatil atmosferinde insanlar, gril ateşinde pişmiş hamburgerciler görmek tatlı bir sürpriz. Gündüz aileler, akşam bar müşterileri geliyor. Güneş batarken Manhattan profilini seyretmek güzel olmalı. 2. Cadde'nin köşesinde Harry's diye bir beach bar var. Long Island'daki Malibu Express, basit dekoru ve leziz yemekleriyle ünlü. Yer kapma çekişmesi olmasın diye isteyen kendi şezlongunu getirebiliyor... BİZDE TUTAR MI? 2005'ten sonra bu plaj modası iyice almış yürümüş. Anlaşılan her yerde tutuyor bu ayaküstü tatil fikri. Avrupa'nın birçok şehrinde yapay plajlar açılmış. Önce nehir kıyılarında kurulmuş, sonra şehir içinde boş buldukları her alana yerleşmişler. Kimi yüzmek, kimi güneşlenmek, kimi eğlenmek, kimi içmek isteyen müşteriyi çekiyor. Dışarıda ne olursa malum, bir süre sonra bize de gelir.Bizim sahil şehirlerimizde bir zamanlar plaj varmış ama artık geçmiş olsun. Beach club açılıyor ama, fiyatı halka hitap edemiyor. Avrupa'daki hızlı yayılmanın sırrı, uygun fiyatlı ve herkese açık olması, şehir yönetimi tarafından desteklenmesi, kafe gibi çalışması...Bu iş fikrinin bizde de çok tutacağından eminim. Ama tabii şehir içinde daracık alanlarda değil, deniz ve nehir sahillerinde kurulur; kafe veya bar olarak çalışmasına ruhsat verilirse. Yani bu iş herkesin harcı değil. Öncelikle bu işlere izin alabileceklere, sonra bu yerleri işletebileceklere öneriyorum.Makul fiyat için düşük yatırım ve hafif hizmet şart. Öncelikle belediyelerle arası iyi olan girişimcilerin ve sahildeki büyük arsasına imar izni alamayan arsa sahiplerinin ilgileneceği bir iş bu. Hizmet hafif olacak ama basit olması beklenmemeli. İşi bilen bir ekip kurmak gerek.Bu işin bizde başlaması için belediyelerin işin potansiyelini anlaması lazım. Büyük şehirlerde yazın hemen her sektörde işler azalır. Çünkü insanlar şehir dışına kaçar. Oysa yazın insanlara tatil atmosferini biraz olsun yaşatacak yerler olursa şehrin canlılığı sürer. Belediyenin işi, şehirdeki ekonomiyi ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Paris'te Plage ile gelen ek turizm potansiyeli de ortada.
Kaynak:
Yeni Para /Osman F Bilge.
12.08.2007

Öyle bakma bebeğim..))
Şimdi yayınlayacağım yazı beniçok etkiledi, sizlerle paylaşmak istedim...
Kriz döneminde iş imkanı düşünenler için çok ama çok önemli diye düşünüyorum..
Yaratıcılık sınır tanımıyor arkadaşlar..
Yazıyı bir çırpıda nefesim kesilerek okudum..
Bana çok hitap etmesi ve yaratıcılığa verdiğim önem nedeni ile merak ve istekle yazıyı bitirdim..
Sonrada bunu sizlerle paylaşma fikri geldi aklıma...
2005'ten bu yana ABD ve Avrupa'da hızla yayılan özel plajlar için en ideal ortamlara sahip. Belediyelerle arası iyi olan girişimciler ve sahildeki büyük arsasına imar izni alamayan arsa sahipleri bu işte daha şanslı...TÜRKİYE bir yarımada; sınırlarının büyük bir kısmı denizle çevrili. Başta İstanbul olmak üzere, sahil şehirlerimizin binlerce yıllık güzelliği dillere destan. Ne çare, 80'lerden sonra göç baskısı ve imar yağmasına yenik düştüler. Yeşilin yerini beton aldı, sahiller asfalt oldu. İstanbul'da yıllar boyu yasaklandıktan sonra Bostancı'da, Yeşilköy'de plajlar daha yeni halka açıldı. Bu sefer de donla girenler tartışılıyor. İstanbullular yüzmeye hala Kilyos, Riva, Şile, Kumburgaz gibi kilometrelerce uzaktaki yerlere gidiyorlar. Beach club denilen, tam hizmet sunan ama pahalı yerlere ise ancak küçük bir kesim gidebiliyor. İzmir de farklı değil; yüzmek için 1520 km şehir dışına çıkmak gerekiyor. Birçok sahil şehrinde durum aynı. Resmen deniz bitti. ÜÇÜ BİR ARAYA GELMİYOR Biz "denizkumgüneş" elimizin altındayken kaçırmışız. Avrupa şehirlerinde her türlü eğlence var ama bu üçü bir araya neredeyse hiç gelmemiş. Kiminde güneş var deniz yok, kiminde deniz var güneş yok. Kumu denizi olanın da havası soğuk. Hepsini birden isteyen, tatili beklemek, seyahate çıkmak, şehirden uzaklaşmak zorunda. Miami, Rio, Sydney gibi deniz kenarına kurulan şehirlerse yapılaşmasını bu güzelliği koruyacak ve kullanacak şekilde planlamışlar. Bizim gibi elindekini harcayan yok. BEACH BAR Avrupalılar denizkumgüneş tatilini çok severdi. Şimdi yeni bir konseptle şehirde de aynı tadı almanın bir çaresini bulmuşlar. Şehir içinde yazları çalışan beachbarlar açıyorlar. Boş bir alan buluyor, yere kum döküyor, plaj yapıyorlar. Yerin özelliklerine göre havuz da konabiliyor, tiyatro konser gibi etkinliklere sahne de olabiliyor. Şezlonglar, şemsiyeler, palmiyeler, havlularla plaj atmosferi tamamlanıyor. Yer genişse plaj voleybolu bile oynanıyor. Plajın kenarına da tabii bar kuruluyor, alkollüalkolsüz içecekler satılıyor.Bu işi 2002 yılında başlatan, Berlin'deki Strandbar Mitte olmuş. Christian Schulz, tiyatrosunun önündeki boş alana 250 ton incecik kumu serince plaj olmuş. Üstüne şezlongları, palmiyeleri koyup bir de kenarına bar kurunca şehirde yeni bir moda doğmuş. Şehrin yorgunları, streslerini tatil atmosferinde şezlonga uzanıp güneşlenerek, biralarını yudumlayarak atmışlar. DJ'lerden yavaş tempolu house ve caz müziği atmosferi tamamlamış. Ancak beach club diyerek fiyatları abartmamışlar. Giriş bedeli yok. Kahve 2, bira 2.50, şarap 3 euro. Müşterileri de gençler ve tiyatro izleyicileri. Her gün saat onda açılıyor, gece de çalışıyor...Ardından Berlin'de benzeri 1520 tane yer daha açılmış. Bir kısmı bar, bir kısmı plaj gibi çalışıyor. Örneğin Oststrand, bin ton kumla yapılmış. Berlin Beach Club, her gün öğlende açıyor, akşam onda kapatıyor. Müşteriler daha çok güneşlenmeye geliyor olmalı ki, akşam altıdan sonra happy hour başlıyor. Tatil seven Almanlar bu modayı çok tutmuş ve diğer büyük şehirlere de yayılmış. Özünde bu bir açık hava barı. İnsanların tatil hayallerini süsleyen denizkumgüneş üçlüsünün son ikisini sunup para kazandırıyor.
Havuz keyfini Berlin'de nehirde demirli bir gemide yaşatan Spree de ilginç bir işletme. Suzanne Lorentz tasarımı estetik yapısı, şeffaf duvarları, manzaralı havuzuyla şehirde kış günü yazı yaşatıyor. ŞEHİR PLAJI Paris'te Seine nehri kıyısında Plage'da (plaj okunuyor) bin 500 ton kumla yapılan 3.5 km uzunluğunda bir plaj ve büyük bir havuz var. Palmiyeler, çocuk oyun alanları, voleybol sahası, tırmanma duvarı, çim petanque sahası... Bütün bunlar insanlara tatil keyfini yaşatıyor. Sabahtan akşama kadar giriş serbest. Yazın yüzde 60 Parisli, yüzde 15 diğer şehirlerden, yüzde 25 diğer ülkelerden olmak üzere 3.9 milyon kişi ziyaret etmiş. Temmuzağustos aylarında bu sayı günlük 130 bin kişiyi bulmuş. Turistler, artistler, animatörler, sporcular, güneşlenenler, dinlenenler, göz alabildiğine uzanan bir insan kalabalığı tatil hevesini kendi şehrinde gideriyor.Londra da İstanbul gibi; 1930'larda plaj açmış, 70'lerin başında kapatmış. Şimdi Kraliyet festival salonunun önünde bir plaj kurulmuş, insanlar şezlonglarını, şemsiyelerini, havlularını getiriyor, hatta kumdan kale bile yapıyorlar. Truman Brewery'de bir açık otopark City Beach Club adıyla faaliyete geçmiş. Kumu Jamaica'dan getirilen plajda bar ve unplugged müzik var. Aynen plaj akşamlarında olduğu gibi. Voleybol, açık hava sineması gibi etkinlikler de cabası. Küçücük yerde kendini plajda hissetmek kolay olmasa gerek. Ama olmayınca ne yapacaksınız. Müşterisi çokmuş.New York'un doğu yakasında Water Taxi durağının arkasında açılan beach barlar da bu modaya uymuş. Yıkık fabrikaların, eski depoların arasında şezlonglar, şemsiyeler, bikinili, şortlu, tatil atmosferinde insanlar, gril ateşinde pişmiş hamburgerciler görmek tatlı bir sürpriz. Gündüz aileler, akşam bar müşterileri geliyor. Güneş batarken Manhattan profilini seyretmek güzel olmalı. 2. Cadde'nin köşesinde Harry's diye bir beach bar var. Long Island'daki Malibu Express, basit dekoru ve leziz yemekleriyle ünlü. Yer kapma çekişmesi olmasın diye isteyen kendi şezlongunu getirebiliyor... BİZDE TUTAR MI? 2005'ten sonra bu plaj modası iyice almış yürümüş. Anlaşılan her yerde tutuyor bu ayaküstü tatil fikri. Avrupa'nın birçok şehrinde yapay plajlar açılmış. Önce nehir kıyılarında kurulmuş, sonra şehir içinde boş buldukları her alana yerleşmişler. Kimi yüzmek, kimi güneşlenmek, kimi eğlenmek, kimi içmek isteyen müşteriyi çekiyor. Dışarıda ne olursa malum, bir süre sonra bize de gelir.Bizim sahil şehirlerimizde bir zamanlar plaj varmış ama artık geçmiş olsun. Beach club açılıyor ama, fiyatı halka hitap edemiyor. Avrupa'daki hızlı yayılmanın sırrı, uygun fiyatlı ve herkese açık olması, şehir yönetimi tarafından desteklenmesi, kafe gibi çalışması...Bu iş fikrinin bizde de çok tutacağından eminim. Ama tabii şehir içinde daracık alanlarda değil, deniz ve nehir sahillerinde kurulur; kafe veya bar olarak çalışmasına ruhsat verilirse. Yani bu iş herkesin harcı değil. Öncelikle bu işlere izin alabileceklere, sonra bu yerleri işletebileceklere öneriyorum.Makul fiyat için düşük yatırım ve hafif hizmet şart. Öncelikle belediyelerle arası iyi olan girişimcilerin ve sahildeki büyük arsasına imar izni alamayan arsa sahiplerinin ilgileneceği bir iş bu. Hizmet hafif olacak ama basit olması beklenmemeli. İşi bilen bir ekip kurmak gerek.Bu işin bizde başlaması için belediyelerin işin potansiyelini anlaması lazım. Büyük şehirlerde yazın hemen her sektörde işler azalır. Çünkü insanlar şehir dışına kaçar. Oysa yazın insanlara tatil atmosferini biraz olsun yaşatacak yerler olursa şehrin canlılığı sürer. Belediyenin işi, şehirdeki ekonomiyi ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Paris'te Plage ile gelen ek turizm potansiyeli de ortada.
Kaynak:
Yeni Para /Osman F Bilge.
12.08.2007
Çarşamba, Şubat 18, 2009
Sevgili arkadaşlarım .. Ödül aldım...I LOVE YOUR BLOG


Sevgili arkadaşım http://emeklilik%20hobileri/ bana hoş sürpriz yapmış.Çok mutlu oldum.
Bende tüm blog arkadaşlarıma ve bloglarını ziyaret ettiğim arkadaşlarıma bu ödülü vermek istiyorum..Sizlere, çok sevgili dostlarıma bahçemdeki güllerden bir demet hediye etmek istiyorum.
Sizleri çok seviyorum arkadaşlarım.Sevgilerimle.
Cuma, Şubat 13, 2009
Çarşamba, Şubat 04, 2009
Ağustos ayında yaptım incir reçelini. Belli bir tarifi yok.Tamamen uydurma.Aydın'ın inciri çok meşur.yoktur.hazır reçeli birr türlü sevemedim.Tadı ve kokusu ev reçeli gibi asla olmuyor.
Olgun inciri çok severim.Bal gibi tadı vardır.Yazlığımızda komşumun bahçesinde incir ağacı var.Bir kaç adet ballıları kalmış.Tadına bakmak için topladım .Komşucuğum okuyorsa helal etsin. Bu sene yazlığa gelemediler.
İnciri yerken aklıma reçel fikri geldi .kendisi reçel olacak miktarda değil ama olsun ,koymuşum aklıma bir kere olacak!!!
Tencereye önce göz kararı şeker ve biraz su ekledim .Şerbet Kaynamaya başladı.Biraz koyulaşınca , yıkanan incirleri içine koydum. Ateşin altını kıstım ve biraz kaynattım.
kahvaltıların aranan reçeli oldu ..
Pazartesi, Ocak 05, 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)