HOŞGELDİNİZ






Perşembe, Şubat 19, 2009

Kriz...ve fırsat...


Öyle bakma bebeğim..))

Şimdi yayınlayacağım yazı beniçok etkiledi, sizlerle paylaşmak istedim...

Kriz döneminde iş imkanı düşünenler için çok ama çok önemli diye düşünüyorum..

Yaratıcılık sınır tanımıyor arkadaşlar..

Yazıyı bir çırpıda nefesim kesilerek okudum..

Bana çok hitap etmesi ve yaratıcılığa verdiğim önem nedeni ile merak ve istekle yazıyı bitirdim..

Sonrada bunu sizlerle paylaşma fikri geldi aklıma...

2005'ten bu yana ABD ve Avrupa'da hızla yayılan özel plajlar için en ideal ortamlara sahip. Belediyelerle arası iyi olan girişimciler ve sahildeki büyük arsasına imar izni alamayan arsa sahipleri bu işte daha şanslı...TÜRKİYE bir yarımada; sınırlarının büyük bir kısmı denizle çevrili. Başta İstanbul olmak üzere, sahil şehirlerimizin binlerce yıllık güzelliği dillere destan. Ne çare, 80'lerden sonra göç baskısı ve imar yağmasına yenik düştüler. Yeşilin yerini beton aldı, sahiller asfalt oldu. İstanbul'da yıllar boyu yasaklandıktan sonra Bostancı'da, Yeşilköy'de plajlar daha yeni halka açıldı. Bu sefer de donla girenler tartışılıyor. İstanbullular yüzmeye hala Kilyos, Riva, Şile, Kumburgaz gibi kilometrelerce uzaktaki yerlere gidiyorlar. Beach club denilen, tam hizmet sunan ama pahalı yerlere ise ancak küçük bir kesim gidebiliyor. İzmir de farklı değil; yüzmek için 1520 km şehir dışına çıkmak gerekiyor. Birçok sahil şehrinde durum aynı. Resmen deniz bitti. ÜÇÜ BİR ARAYA GELMİYOR Biz "denizkumgüneş" elimizin altındayken kaçırmışız. Avrupa şehirlerinde her türlü eğlence var ama bu üçü bir araya neredeyse hiç gelmemiş. Kiminde güneş var deniz yok, kiminde deniz var güneş yok. Kumu denizi olanın da havası soğuk. Hepsini birden isteyen, tatili beklemek, seyahate çıkmak, şehirden uzaklaşmak zorunda. Miami, Rio, Sydney gibi deniz kenarına kurulan şehirlerse yapılaşmasını bu güzelliği koruyacak ve kullanacak şekilde planlamışlar. Bizim gibi elindekini harcayan yok. BEACH BAR Avrupalılar denizkumgüneş tatilini çok severdi. Şimdi yeni bir konseptle şehirde de aynı tadı almanın bir çaresini bulmuşlar. Şehir içinde yazları çalışan beachbarlar açıyorlar. Boş bir alan buluyor, yere kum döküyor, plaj yapıyorlar. Yerin özelliklerine göre havuz da konabiliyor, tiyatro konser gibi etkinliklere sahne de olabiliyor. Şezlonglar, şemsiyeler, palmiyeler, havlularla plaj atmosferi tamamlanıyor. Yer genişse plaj voleybolu bile oynanıyor. Plajın kenarına da tabii bar kuruluyor, alkollüalkolsüz içecekler satılıyor.Bu işi 2002 yılında başlatan, Berlin'deki Strandbar Mitte olmuş. Christian Schulz, tiyatrosunun önündeki boş alana 250 ton incecik kumu serince plaj olmuş. Üstüne şezlongları, palmiyeleri koyup bir de kenarına bar kurunca şehirde yeni bir moda doğmuş. Şehrin yorgunları, streslerini tatil atmosferinde şezlonga uzanıp güneşlenerek, biralarını yudumlayarak atmışlar. DJ'lerden yavaş tempolu house ve caz müziği atmosferi tamamlamış. Ancak beach club diyerek fiyatları abartmamışlar. Giriş bedeli yok. Kahve 2, bira 2.50, şarap 3 euro. Müşterileri de gençler ve tiyatro izleyicileri. Her gün saat onda açılıyor, gece de çalışıyor...Ardından Berlin'de benzeri 1520 tane yer daha açılmış. Bir kısmı bar, bir kısmı plaj gibi çalışıyor. Örneğin Oststrand, bin ton kumla yapılmış. Berlin Beach Club, her gün öğlende açıyor, akşam onda kapatıyor. Müşteriler daha çok güneşlenmeye geliyor olmalı ki, akşam altıdan sonra happy hour başlıyor. Tatil seven Almanlar bu modayı çok tutmuş ve diğer büyük şehirlere de yayılmış. Özünde bu bir açık hava barı. İnsanların tatil hayallerini süsleyen denizkumgüneş üçlüsünün son ikisini sunup para kazandırıyor.
Havuz keyfini Berlin'de nehirde demirli bir gemide yaşatan Spree de ilginç bir işletme. Suzanne Lorentz tasarımı estetik yapısı, şeffaf duvarları, manzaralı havuzuyla şehirde kış günü yazı yaşatıyor. ŞEHİR PLAJI Paris'te Seine nehri kıyısında Plage'da (plaj okunuyor) bin 500 ton kumla yapılan 3.5 km uzunluğunda bir plaj ve büyük bir havuz var. Palmiyeler, çocuk oyun alanları, voleybol sahası, tırmanma duvarı, çim petanque sahası... Bütün bunlar insanlara tatil keyfini yaşatıyor. Sabahtan akşama kadar giriş serbest. Yazın yüzde 60 Parisli, yüzde 15 diğer şehirlerden, yüzde 25 diğer ülkelerden olmak üzere 3.9 milyon kişi ziyaret etmiş. Temmuzağustos aylarında bu sayı günlük 130 bin kişiyi bulmuş. Turistler, artistler, animatörler, sporcular, güneşlenenler, dinlenenler, göz alabildiğine uzanan bir insan kalabalığı tatil hevesini kendi şehrinde gideriyor.Londra da İstanbul gibi; 1930'larda plaj açmış, 70'lerin başında kapatmış. Şimdi Kraliyet festival salonunun önünde bir plaj kurulmuş, insanlar şezlonglarını, şemsiyelerini, havlularını getiriyor, hatta kumdan kale bile yapıyorlar. Truman Brewery'de bir açık otopark City Beach Club adıyla faaliyete geçmiş. Kumu Jamaica'dan getirilen plajda bar ve unplugged müzik var. Aynen plaj akşamlarında olduğu gibi. Voleybol, açık hava sineması gibi etkinlikler de cabası. Küçücük yerde kendini plajda hissetmek kolay olmasa gerek. Ama olmayınca ne yapacaksınız. Müşterisi çokmuş.New York'un doğu yakasında Water Taxi durağının arkasında açılan beach barlar da bu modaya uymuş. Yıkık fabrikaların, eski depoların arasında şezlonglar, şemsiyeler, bikinili, şortlu, tatil atmosferinde insanlar, gril ateşinde pişmiş hamburgerciler görmek tatlı bir sürpriz. Gündüz aileler, akşam bar müşterileri geliyor. Güneş batarken Manhattan profilini seyretmek güzel olmalı. 2. Cadde'nin köşesinde Harry's diye bir beach bar var. Long Island'daki Malibu Express, basit dekoru ve leziz yemekleriyle ünlü. Yer kapma çekişmesi olmasın diye isteyen kendi şezlongunu getirebiliyor... BİZDE TUTAR MI? 2005'ten sonra bu plaj modası iyice almış yürümüş. Anlaşılan her yerde tutuyor bu ayaküstü tatil fikri. Avrupa'nın birçok şehrinde yapay plajlar açılmış. Önce nehir kıyılarında kurulmuş, sonra şehir içinde boş buldukları her alana yerleşmişler. Kimi yüzmek, kimi güneşlenmek, kimi eğlenmek, kimi içmek isteyen müşteriyi çekiyor. Dışarıda ne olursa malum, bir süre sonra bize de gelir.Bizim sahil şehirlerimizde bir zamanlar plaj varmış ama artık geçmiş olsun. Beach club açılıyor ama, fiyatı halka hitap edemiyor. Avrupa'daki hızlı yayılmanın sırrı, uygun fiyatlı ve herkese açık olması, şehir yönetimi tarafından desteklenmesi, kafe gibi çalışması...Bu iş fikrinin bizde de çok tutacağından eminim. Ama tabii şehir içinde daracık alanlarda değil, deniz ve nehir sahillerinde kurulur; kafe veya bar olarak çalışmasına ruhsat verilirse. Yani bu iş herkesin harcı değil. Öncelikle bu işlere izin alabileceklere, sonra bu yerleri işletebileceklere öneriyorum.Makul fiyat için düşük yatırım ve hafif hizmet şart. Öncelikle belediyelerle arası iyi olan girişimcilerin ve sahildeki büyük arsasına imar izni alamayan arsa sahiplerinin ilgileneceği bir iş bu. Hizmet hafif olacak ama basit olması beklenmemeli. İşi bilen bir ekip kurmak gerek.Bu işin bizde başlaması için belediyelerin işin potansiyelini anlaması lazım. Büyük şehirlerde yazın hemen her sektörde işler azalır. Çünkü insanlar şehir dışına kaçar. Oysa yazın insanlara tatil atmosferini biraz olsun yaşatacak yerler olursa şehrin canlılığı sürer. Belediyenin işi, şehirdeki ekonomiyi ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Paris'te Plage ile gelen ek turizm potansiyeli de ortada.
Kaynak:
Yeni Para /Osman F Bilge.
12.08.2007

Çarşamba, Şubat 18, 2009

Sevgili arkadaşlarım .. Ödül aldım...I LOVE YOUR BLOG





Sevgili arkadaşım http://emeklilik%20hobileri/ bana hoş sürpriz yapmış.Çok mutlu oldum.
Bende tüm blog arkadaşlarıma ve bloglarını ziyaret ettiğim arkadaşlarıma bu ödülü vermek istiyorum..Sizlere, çok sevgili dostlarıma bahçemdeki güllerden bir demet hediye etmek istiyorum.
Sizleri çok seviyorum arkadaşlarım.Sevgilerimle.

Cuma, Şubat 13, 2009

Çarşamba, Şubat 04, 2009

 

Ağustos ayında yaptım incir reçelini. Belli bir tarifi yok.Tamamen uydurma.Aydın'ın inciri çok meşur.yoktur.hazır reçeli birr türlü sevemedim.Tadı ve kokusu ev reçeli gibi asla olmuyor.
Olgun inciri çok severim.Bal gibi tadı vardır.Yazlığımızda komşumun bahçesinde incir ağacı var.Bir kaç adet ballıları kalmış.Tadına bakmak için topladım .Komşucuğum okuyorsa helal etsin. Bu sene yazlığa gelemediler.
İnciri yerken aklıma reçel fikri geldi .kendisi reçel olacak miktarda değil ama olsun ,koymuşum aklıma bir kere olacak!!!
Tencereye önce göz kararı şeker ve biraz su ekledim .Şerbet Kaynamaya başladı.Biraz koyulaşınca , yıkanan incirleri içine koydum. Ateşin altını kıstım ve biraz kaynattım.
kahvaltıların aranan reçeli oldu ..
Posted by Picasa

Fırında kızartma patates..
Çok ama çok basit.Kızartma patatesten daha az yağlı.
Patatesleri kabuklu veya kabuksuz kesip hazırlıyoruz. sıvı yağ ile yağlayıp tepsiye döküp fırınlıyoruz.Hepsi bu.Mutlak denemişsinizdir.Ben sevdim..